Alevi, deyişleri, nefesler, niyaz, hak, yedi ulu aşık, Aşık Bektaş Yıldız, Aşıkı, Aşık Veli, Deli Boran, Geredeli Aşık Dertli, Dertli Divani, Dertli Fakir, Derviş Ali, Derviş Edna, Diveli Mehemmed, Esiri, Fedai (Çorumlu), Garibi, Harabi, İbrahim, İbreti, Kemteri, Kul Arif, Kul Fakır Ali, Kul Himmet Üstadım, Kul Hüseyin, Mecnuni, Meluli, Noksani, Remzani, Sadık Baba, Sefil Ali, Seyit Süleyman, Sıdkı Baba (Aşık Pervane), Turabi Akbal, Visali, Yanyatan (Ali Belli), Amasyalı Fedai Baba, Miraçlama Örnekleri, Duaz-ı İmam Örnekleri, Mustafa Kemal Atatürk, Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Yunus Emre, Hallacı Mansur, Teslim Taşı, Hünkar Hacı Bektaş Veli Vakfı Alevi Belgeseli, Zakir, On iki imam, Hacı Bektaş Veli Evlatları, Ahmet Cemalettin Çelebi, Balım Sultan, Bektaş Çelebi (Şiri), Feyzullah Çelebi- Feyziya, Güzide Ana - Katibi, Hamdullah Çelebi- Hasreti, Hüseyin Fevzi - Çelebi (Ulusoy), Seyyid Ali Sultan, Veliyettin Çelebi- Hürremi, alevi-deyisleri-nefesler - Aşığın Sözü Kuran'ın Özü, Telli Kuran, Postnişin, Bektaşi, Nefes, Erkan Çanakçı, Amasya, Tokat, Zile, Çorum, Şanlıurfa, Adıyaman, Alevi Deyişleri Nefesler - igdecikli Asik Veli

Alevi Deyişleri Nefesler

igdecikli Asik Veli

Aşık Veli (İğdecikli)
HAYATI


Soyu
Aşık Veli, Şarkışla ilçesinin Ağcakışla bucağına bağlı İğdecik Köyünde doğdu. Babasının adı Hüseyin, annesininki Kamer'dir.

Bugün hayatta olan torunları, soylarının Horasan'dan geldiğini ve Malatya'nın Hekimhan ilçesine yerleştiğini söylüyorlar. Arkasından da diyorlar ki : "Yerleşmişler ama; orasını pek beğenmemişler. Zoraki birkaç yıl oturmuşlar. Sonra kalkıp Şarkışla'ya gelmiş ve İğdecik Köyünü kendilerine yurt edinmişler."

Veli'nin hem annesi hem de babası şairdi. Her ikisi de okuma yazma bilmedikleri için deyişlerini bir deftere, geçiremediler. Aslında, köyde bu işi yapabilecek bir kişi de yoktu. Onun için ölümleri ile birlikte sözleri de unutulup gitti. Belki babasını birkaç deyişi cönk ve mecmualara geçmiş olabilir. Fakat bir nokta gözden uzak tutulmamalı: O çağda Sivas muhitinde Hüseyin adında o kadar çok âşık vardı ki, hangi deyiş, hangi Hüseyin'in? Tespiti imkânsız bir şey...

Annesine gelince, bugüne kadar incelediğim cönk ve mecmualarda Kamer adında bir şaire rastlamadım. 

 
Çocukluğu
Aşık Veli, 1853 yılında öldüğü vakit 60 yaşını aşkın olduğu söyleniyor: Buna göre doğumunun XVIII. yüzyılın sonlarında olduğu anlaşılmaktadır. Şimdilik kesin bir rakam vermeğe imkân yok.

10 yaşında iken annesini, çok geçmeden de babasını kaybetti. Onların sağlığında üç-beş parça tarlaları vardı. Ölümlerinden sonra hepsi, çeşitli bahanelerle kapanın elinde kaldı. Kurtarmak için hangi dala yapıştıysa eli boşa çıktı. Köy yerinde malı mülkü, sığırı davarı olmayan kimsesiz bir çocuk ne yapar? Ancak şunun bunun yanında çobanlık. O da aynı yola gitmekten başka çare göremedi. Ağaların emrinde aylarca ve yıllarca şu dağ senin, bu tepe benim deyip, dolaştı durdu. Bulduysa yedi, bulamadıysa çekti sırtına abasını, koydu başını bir çul yığının üzerine.

Vaktiyle bir aşığa yarı şaka, yarı ciddi, <<Bu çevrede neden çok şair yetişiyor? Havasından mı, yoksa, suyundan mı?>> diye sormuştum. Acı acı güldü...<<Yoksulluktan, çaresizlikten, dedi. En kötüsü de dertten. Efendi, insanı dert söyletir, dert... Sen hiç hali vakti yerinde, zengin bir kimsenin âşıklık yaptığını duydun mu?>> 

Galiba geçerli tek sebep bu.
Hele bu şartlar bir insanda tümüyle mevcutsa, yoksul bir anne ve babadan geriye kalan tek miras aşıklıksa, o insan söylemez de ne yapar? Köylülerin çoğu <<O işe daha elinin önünün arkasını tanımadan başlamış>> dediler.

 
İlk aşkı
Öteden beri, Yozgat'ın Muğallı Köyü Türkmenleri yaylak için İğdecik civarlarına gelirdi. Veli bir ara onlara da çoban durdu. Bakımları ve yardımlarını beğenmiş olacak ki, tam yedi sene hizmet etti. O yıllarda başından bir de gönül macerası geçti. Belki de yanlarında uzun süre bu meseleden dolayı kaldı.

Ağasının Telli adında bir kızı vardı. Onunla iki kardeş gibi büyüdüler. Ne zamanki kız serpilip de zülüf düzmeğe başlayınca Veli'nin durumu değişti. İçinde çeşidi belirsiz duygular depreşmeğe başladı, önceleri kızın haberi yoktu. Sonra sezer gibi olduysa da pek umursamadı. O mevzuda ne yakınlık gösterdi, ne de çekingen davrandı. Arkadaşlıkları gene eskisi gibi sürdü gitti. Ama Veli, fazla sabredemedi. Bir bekledi, iki bekledi, en sonunda duygularını açığa vurdu :

Ama dilber çok iş bilir ustasın
Melül mahzun gezen bilmem hastasın
Sinem pûte ettin mekân istersin
Muhkem imiş alamadım kal'an yar 

Kızın annesi ve babası vaziyeti neden sonradan anladılar. Fakat üzerine aldığı üzerine aldığı bir vazifeyi kusursuz yerine getiren Veli'yi bu mevzuda incitmek istemediler. Tek çıkar yolun, kızlarını kendi seviyelerinde ki bir kişi ile evlendirmek olacağına karar verdiler. Çok düşünmedilerde. Muğallı'lı bir genç uzun zamandan beri kapılarını aşındırıp duruyordu. Ona <<peki>> deyip işin içinden çıktılar.

Veli, Telli Kız'ın başkasıyla evleneceğine bir türlü inanamadı. Daha doğrusu inanmak istemedi. Ne zaman ki göçünü kendi eliyle yükleyip onu yola vurunca, acı gerçeği kabul etmek zorunda kaldı:

Hel hel ettim Mağara'dan uçurdum
Telli Kız'ın gitti derler bu yola
Elim ile evlerini göçürdüm
Telli Kız'ın gitti derler bu yola

 
Kemter'e Çırak Oluşu
Veli kabiliyetli bir gençti. Telli Kız'ı yolcu ettikten sonra söylediği deyişleri ağızdan ağıza yayılmaya başladı. Taa Şarkışla'nın Kale köyünde oturan Aşık Kemter'in kulağına kadar gitti. Kemter bu genci bayağı merak etti.Bir gün yanına ısmarladı. Onu ilk görüşte sevdi. Yanından ayırmak istemedi. Dizinin dibine oturtup âşıklığın bütün kurallarını ve törelerini öğretti. Birlikte söylediler, birlikte çığırdılar.

Aylar, yıllar derken, bu mutluluk da çabucak geldi, geçti. Kemter 1818 yılında vefat etti. Usta demek, bir bakıma baba yarısı demekti. Onun kaybı Veli'yi çok sarstı. Kime ne desin? Feleğe kahretmekten başka elinden ne gelir ki?

Şu yalan dünyada bir üstat buldum
Beni bırakmadın işime felek
Şakirt olan şaşkın olur dem be dem 
Ne okursun bilmem gûşuma felek 
...................
Sene bin ikiyüz otuzda dörtte
Yükletti göçünü döşüme felek 

 
Hakk’a Yürüyüşü
Tozanlı tarafından gelirken Yıldızeli'nin Davlıalağan köyünün Sancılıçam mevkiinde fırtınaya tutuldu. Bir an önce köye ulaşmak amacıyla atını mahmuzladı. At hızlı ilerliyordu. Bir çamın altından geçtiği sırada, aşağıya doğru sarkan dallardan korunmak için öne doğru iyice eğilmek zorunda kaldı. At birdenbire yekinince eyerle dal arasında sıkıştı ve eyerin kaşı göğsüne saplandı. O vaziyette köye kadar gitti. Konu komşu tedaviye çalıştılarsa da, yaptıklarından ne olacak. Ancak bir hafta yaşayabildi. 1853 yılının kışında vefat etti. Köyün batısındaki kabristana gömüldü. Öldüğü vakit yaşı altmışı geçiyordu.

Mezarını gördüm. Baş taşında yeni harflerle <<Türk şairi Aşık Veli 1279>> yazılı. Her haliyle sonradan yapıldığı belli oluyordu.

Aşık Veli şiir demez "deyiş" derdi. Hatta kitaplarından birinin adı da "Deyişler" dir. İrticali şiir söyleyen aşıkların eserlerine bundan daha iyi bir karşılık bulunamaz

 
KAYNAK: İğdecikli Aşık Veli : hayatı-kişiliği-deyişleri,İbrahim Aslanoğlu,Can Yayınları, İstanbul, 2014



ÂŞIK VELİ' NİN HAMDULLAH ÇELEBİ' Yİ ZİYARETE GELMESİ 


Âşık Veli yoksul bir çobandır. 17 yaşında iken “Suna” isminde bir kıza âşık olur. Suna ise zengin bir ağanın kızıdır. Veli, ağadan kızı ister. Ağa, Veli’yi küçümser ve “çulsuz” dediği Veli’ye kızını vermez. Kız başka biriyle evlenince Veli yollara düşer. Hacıbektaş’a gelir. Hacı Bektaş Postnişini Hamdullah Çelebi’den teselli umar. 

Başka bir rivayette ise Veli’ nin Hacıbektaş’a geliş nedeni çok farklıdır. Veli’ nin ustası Âşık Kemter Baba 1818 yılında Hakka yürür. Veli için usta demek bir bakımdan baba yarısı demektir. Onun kaybı Veli’yi çok sarsar. Nereye gittiyse hep ustasını ve onun yaptığı iyilikleri anlatır. Komşular durumuna bakarlar ve “Veli” derler. “ Tebdil-i mekanda fayda vardır. Buralardan biraz uzaklaşsan iyi olur. İstersen Hacıbektaş’a kadar git. Hem efendimizin hayır duasını alırsın hem de rahatlarsın biraz”. Tokat- Çorum üzerinden Hacıbektaş’a gider. 
Orada derdini ve gamını unutmayı düşlerken Hamdullah Çelebi’yi yaslı bulur. Hamdullah Efendi’ nin oğlu vefat etmiştir. Çelebi’ nin ağzını bıçak açmamakta ve çevresi ile yas tutmaktadır. Merhem umduğu tabib kendisinden daha dertlidir. O karşılaşma anında şu deyişi söyler: 

Derde tabi oldum tabibi buldum 
Buldum ki tabibin derdi benden çok 
Her derdin dermanı ondadır bildim 
Ne hikmet ki onun derdi binden çok 

Dertli olan düşünmesin boşuna 
Kul olanın neler gelir başına 
Taaccüb eyledim Hakk’ın işine 
Her derdi kendine reva görmüş Hak 

Deme ki günahım çok neydi suçum? 
Derdiniz çok ise dertliye açın 
Ehl-i beyt’e gam yolda olduğuyçün 
Âşık isen dertli sinen oda yak 

Hak böyle buyurdu bina kurunca 
Ağlayıp gülmeye aşka erince 
Tabibler sana yardımcı işin zor ise 
Besbelli ki bu âlemde dertsiz yok 

VELİ’m eydür işin ah ü zar ise 
Hak sana yardımcı işin zor ise 
Eğer bu kelamda hilaf var ise 
Kerbela’ da İmam Hüseyin’ e bak 

Bu deyişi dinleyen Hamdullah Efendi: “Âşık”,dedi “Sen benim yarama tuz biber ektin”
Veli: “Efendimiz, Hüseyin o kadar acıya dayandı da, sen bir evlat acısına dayanamıyor musun?” 
Çelebi parmağını dudaklarına dayayıp: “Sus, artık sus... Sen beni aşikare ele verdin...” 

Sustular ve bir daha bu konu açılmadı. Veli orada epeyce kaldı. Hamdullah Efendi’ yi çok sevdi. Ona olan sevgi ve saygısı her geçen gün daha da arttı.

(KAYNAK: A. Celalettin ULUSOY, Pir Dergâhından Nefesler- Genişletilmiş İkinci Baskı,[Hüseyin Hürrem ULUSOY] 2014 ,sf. 216)


DEYİŞLERİ

1
Mecnunum leyla'mı gördüm
Bir kerece bakdı geçti
Ne sordu ne de söyledi
Kaşlarını yıktı geçti

Soramadım bir çift sözü
Ay mıydı gün müydü yüzü
Sandım ki zühre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti

Ateşinden duramadım
Ben bu sırra eremedim
Seher vakti göremedim
Yıldız gibi aktı geçti

Bilmem hangi burç yıldızı
Bu dertler yareler bizi
Gamze okun bazı bazı
Yar sineme çaktı geçti

VELİ'm eydür ne hikmet iş
Uyumadım görem bir düş
Zülfünü kement eylemiş
Yar boynuma taktı geçti
*Çoğu yerde İZZETİ mahlassı kullanılsada orjinali Aşık Veli'ye aittir.

2
On bir aydır ben yarime hasiret
Göre idim Şah-ı Merdan aşkına
Gide idi gönlümüzden kesiret
Sile idim Şah-ı Merdan aşkına

Kırk gün oldu hiç çıkmıyor düşümden
O yarin sevdası gitmez başımdan
Ceylan köprüsünden Ferhat taşından
Geçe idim Şah-ı Merdan aşkına

Gönülde karıştı hublar göçüne
Kalmasın efendim kulun suçuna
Saat dörtte Amasya ‘nın içine
Gire idim Şah-ı Merdan şakına

Efendim doldurup verince demi
Orda hazır idi kırkların cemi
Yine senden ola yaramın emi
Çala idim Şah-ı Merdan aşkına

VELİ’im eyder bu sevdanın adı ne
Aşık maşuğunun yanar oduna
Cümle muradıma hem maksuduma
Ere idim Şah-ı Merdan aşkına
*Bu deyişin çeşitlemeleri mevcuttur.
 
 

 
 
*BİR ÇEŞİTLEME:
On bir aydır ben pirime hasiret
Varayıdım Şah-ı Merdan aşkına
Nasıl gider bu sinemden kesiret
Göreyidim Şah-ı Merdan aşkına

Kırk gündür gördüğüm yoktur düşümden
Pusu mihnet gitmez oldu başımdan
Irmak Kapısı'ndan Ferhat Taşı'ndan
Varayıdım Şah-ı Merdan aşkına

Gönülde karıştı hublar göçüne
Efendisi kalmasın kulun suçuna
Saat dörtte Amasya ‘nın içine
Gire idim Şah-ı Merdan şakına

Mübarek yüzünü görünce gözüm
Gül yüzlü yar ile varıdı sözüm
Diz çöküp mübarek dizine yüzüm
Süreyidim Şah-ı Merdan aşkına

Efendimde soruncağız hallerim
Dudulu kumrulu olur dillerim
Bülbül oldum hasretine güllerin
Dereyidim Şah-ı Merdan aşkına

Efendim doldurup verince camı
Orada açılır Kırkların cemi
Kendisinden olur yaremin emi
Sarayıdım Şah-ı Merdan aşkına

VELİ'm eydür bu merhemin dadına
Âşık yanar maşuğunun oduna
Külli maksuduma her muradıma
Ereyidim Şah-ı Merdan aşkına
(KAYNAK: A. Celalettin ULUSOY, Pir Dergâhından Nefesler- Genişletilmiş İkinci Baskı,[Hüseyin Hürrem ULUSOY] 2014)

3
Ağlatırsan beni yoluna ağlat
Beni nagâh yere ağlatma Ali
Didemin yaşını deryaya çağlat
Kuru çaylarına çağlatma Ali

Giriftar eyledin beni bu derde
Bu aylarda bu sahrada bu yerde
Bin derman verseler vermem bu derde
Yarem açıp canımı sızlatma Ali

Cevrin bana mıdır yoksa yare mi
Hançer vurup sızılatma yaremi
Hasan Hüseyin için sar bu yaremi
Yaremi rakibe bağlatma Ali

Bağlarsa yaremi efendim bağlar
Eşiğine düşmüş bir geda ağlar
Ahımdan tutuştu dereler dağlar
Yolun yüce bele uğratma Ali

Bir derde düşürdün derman et yeter
İman bülbülleri çığrışıp öter
Bu kadar  ağlattın VELİ’yi yeter
Ya öldür ya güldür cevretme Ali


4
Yüzüm süre süre dergaha geldim
Erenler meydanı uludur deyü
Günahımı aldım darına durdum
Kusura bakmayan Ali'dir deyü

Şehzadem var deyü inandım geldim
Arayı arayı dostumu buldum
Gönül kuşunu da avına saldım
Gevher avladığım gülüdür deyü

Cevahir madeni dostun elleri
Seherde açılır bülbül dilleri
Kılavuzla aştım geldim belleri
Menzilim erenler yoludur deyü

Hakisar olmuşum pîrin yoluna
Hiç mi bakman bu garibin haline
Bir baz ile düştüm derya salına
Cevher avladığım gölüdür deyü

Veli'm pire geldin er meydanında
Alış-veriş için kar meydanında
Her ne ister isen var meydanında
Metahım bezirgan malıdır deyü

5
Nasip olur Amasya’ya varırsan
Giden sail selam getir pirimden
Hublar şahı Hamdullahı görürsen
Giden sail selam getir pirimden.

Hayali gönlümden çekerim ahı
Acep görür müyüm gül yüzlü şahı
Bunca aşıkların sırrı penahı
Giden sail selam getir pirimden.

Mecnun gibi bir sevda var başımda
Cihan sele gitti çeşmim yaşından
Kim ayrılmış ben ayrılam eşimden
Giden sail selam getir pirimden.

Sene bin ikiyüz kırkdört de beyan
Kırkların ceminde görmüşem ayan
Mürsel göbeğinde taze bir civan
Giden sail selam getir pirimden.

VELİM eydür dost köyüne varınız
Balım Sultan olsun size kılavuz
Benim pirim Amasya’da yalınız
Giden sail selam getir pirimden.

İğdecikli Aşık Veli, Hayatı- Deyişleri


Bugün: 2
Toplam Ziyaretçi: 439187
.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol